Kısa kısa / Bu aralar izlediklerim…

℘ Yaklaşık iki aydır işsizim.. İşsizliğin en güzel yanı ise tüm o çalıştığım dönemler boyunca sabahlara kadar izlemek için çıldırdığım ama boş zamanlarımda biraz daha uyumaktan başka bir şey düşünemediğimden izleyemediğim tüm o dizileri hunharca izleyebilmek benim için.. İzlenecek bu kadar dizi varken bu durumdan pek şikayetçi sayılmam.. Bende oradan buradan bir yazı ile arşivime bir iki satır  karalamanın vakti geldi diye düşündüm.. (ya da “aa benim bir bloğum vardı di mi? vakası” da diyebiliriz buna)..  E hadi başlayalım o zaman..

Sherlock ∼∼

sherlock

Sherlock – Sherlock – Sherlock…

Bir harika olduğunu defalarca defalarca duymuş olmama rağmen bir türlü elim gidip başlayamadıklarımdan biriydi.. Bir yandan neden bu kadar geç kaldım diye düşünürken diğer yandan sezonlar arası yaşanan o korkunç bekleme sürecini en aza indiriebildiğim için mutluym aslında.. Malum kendisi yalnızca 3 er bölümden oluşan 3 sezon sadece.. Şimdilik tabi.. 2016’da 4. sezon geliyor neyse ki.. Benim saplantı haline getirerek sevdiğim dizilerden biri oldu..

Sherlock’un hikayelerinin günümüze uyarlanmış olması bir yana dizinin can damarı benim için Sherlock karakterinin yorumlanışındaki mü-kem-mel-lik.. Şöyle ki diziyi bitirdim sonra ikinci sezonda çekilen 20 dakikalık kamera arkası bölümünü izledim.. Ondan sonra birinci bölümün televizyonda yayınlanmamış olan ilk versiyonunu izledim.. Sanırım ilk önce 60 dakikalık olarak düşünülen dizi kanalın isteği ile 90 dakikaya çıkarılınca çekilen ilk bölüm çöpe gitmiş ve tamamen aynı senaryo 90 dakikalık olarak tekrar çekilmiş.. Aradaki fark inanılmaz.. Aynı oyuncular, aynı kelimeler ama kesinlikle birbiri ile alakası olmayan iki bölüm.. Bakışlar, o belki bir saniyelik duruşlar ya da kameranın açısı ya da belki ekrandaki bir kaç harf.. Her şeyi bambaşka bir seviyeye taşımış.. Sıradanlıktan kusursuzluğa çizilen yol resmen yok böyle bir şey..  İzleyin ne dediğimi anlayacaksınız.. Kim bu diziyi tekrar çektirdiyse önünde diz çöküyorum ve kendisine şükranlarımı sunuyorum..

.

Heroes Reborn

heroes reborn

Evet ben eski bir Heroes bağımlısıydım.. Benim için dizi can alıcı bir biçimde ilerlerken her nedense bir anda iptal olmuş ve her şey öylece ortada kalmıştı.. Aradan onca zaman geçtikte sonra beklenmedik bir biçimde Heroes Reborn çıktı sahneye.. Hikaye kaldığı yerden devam etmese de en azından askıda kalan bazı durumlara cevaplar veriliyor.. Gerçi onca zaman sonra ben sorularımı da unutmuştum ama olsun ne yapalım.. Eski bir dost gibi sarıp sarmaladım.. Objektif olamıyorum sanırım ama benim varlığına sevindiğim bir dizi oldu. Bir karar değişikliği olmazsa yalnızca bir sezon ve 13 bölümlük mini dizi olarak tasarlandı.. Şimdilik yalnızca 10 bölüm yayınlandı ve sezon ortası arası verdi.. Bekliyoruz..

.

Mr. Robot

mr. robot

Mr. Robot bu sezon adını sıkça duyduğum dizilerden biri olmuştu.. Devrim peşinde bir hacker etrafında dönen hikaye ara ara ters köşeleriyle şaşırtıyor..

Yalnızca bir ay önce izlemiş olmama rağmen iş hakkında bir şeyler yazmaya gelince üzerimde o kadar da kalıcı bir etki bırakmadığını farkettim.. Ama severek izledim aslında sağlam bir dizi.. Bilemedim şimdi..

.

Sense8

sense 8

İşte bu dizi sevdiklerimden biri oldu.. İkinci sezonu için sabırsızlandırdı beni en azından.. Dizilere başlarken genellikle çok fazla birikmemiş olanları seçmeye çalışıyorum.. Malum birikmiş diziler ekran başına kilitlemesiyle tüm sosyal yaşamımızı altüst edebiliyor bir anda.. Ama böyle bir nefeste bitiriverince de ağzım bir karış açık yeni sezon için deliriyorum işte..

Sense8 farklı bir konu.. Ya da en azından ben daha önce buna benzer bir şey izlememiştim.. Küme adı verilen ve her zaman her yerde birbiriyle iletişime geçebilen ya da birbirinin vücudunu kullanabilen (inanın nasıl anlatabilirim hiç bilmiyorum bunu) sekiz kişinin hikayesi.. Anlatılabilecek türden değil açıkçası.. Böyle doğasütü şeyleri seviyorsanız falan bir bakın bence.. Neyini sevmedin derseniz herkes her yerde zaman mekan tanımaksızın ingilizce konuşuyor.. Hepsi farklı ülkelerden olmalarına rağmen.. Tamam birbirlerinin akıllarını okuyabiliyorlar ve ingilizce konuşmak kolaylarına geliyor diyelim ama arada bir de başka dilde konuşsalardı mesela.. Ama siz buna takılmayın güzel dizi..

.

The100

the100

İki sezonu devirmiş üçüncü sezon onayını ise almış durumda olan bu diziye çok önyargılı başlamıştım aslında..  Tüm dünyada yaşanan nükleer savaşlardan sonra bir grup insanoğlu yaşanamayacak hale getirdiği yeryüzünden ayrılarak bir uzay gemisi ile kendilerini uzaya bırakır ve dünya kendini yenileyinceye dek orada beklemeye başlarlar.. Ama aradan geçen onca zamandan sonra -bir kaç yüz yıl mı hatırlayamadım tam- artık uzay aracında yaşam için gerekli olan kaynaklar tükenince dünyanın yaşanabilir olup olmadığını öğrenmek için idam mahkumu olan 100 genci dünyaya geri göndermek mecburiyetinde kalırlar.. Yani bir anlamda ısız adaya düşen gençler gibi bir konsept.. İlk üç bölüm biraz zorlandım sanki hatta bırakıyordum sonra git gide bağlandım.. Böyle hikayeleri seviyorum işte.. İkinci sezon finali ise merak uyandırıcıydı.. Güzel dizi bakalım bozmazsa..

.

iZombie

izombie

iZombie benim yarıda bıraktığım nadir dizilerden biri oldu.. Komedi dizisi aslında.. Her bölümde yeni bir cinayet vakasının çözülmesi.. Şu an ikinci sezon devam ediyor.. Ben ikinci sezon ortasında pes ettim, baya da dayanmışım.. O kadar güzel dizi varken elim gitmedi açıkçası.. Sıradan izle unut dizilerden biri bana göre..

.

True Detective

true detective 2

Gelelim True Detective’in ikinci sezonuna.. Sanırım birinci sezondan hiç bahsetmemiştim burada ama çok sevdiğim diziler arasına baş köşeye oturmuştu.. İkinci sezon ise tamamen farklı bir hikaye ile farklı oyuncularla başladı ve bitti.. İkinci sezona birinci sezondan bağımsız olarak baktığımızda güzel bir polisiye dizisi olarak düşünebiliriz belki.. Ama ilk sezon ile karşılaştırdığımızda ne yazık ki çok sönük kalıyor bana göre.. Bir çok kişi de benimle aynı fikirde sanırım.. Aradaki uçurumun en büyük sebebi ise bana kalırsa hikaye.. İlk sezonun hikayesi cezbediciydi bu kez ise biraz zorlama bir hikaye izledik.. Oyuncular sayesinde izlettiren bir sezon oldu daha çok.. Onun dışında müzikler ve Lera Lynn şarkıları çok iyiydi.. Son bölümde hüngür hüngür de ağladım ben ama.. İşte dedim ya ilk sezonun yanında vasat.. Yoksa kötü değil..

.

You’re the Worst

worst

Bölüm süreleri kısa olan dizilere karşı zaafım var.. Bir bölüm yirmi dakika.. Süper.. Kafa dağıtalım unutalım dizilerinden.. Çevrelerinde korkunç kişilikleri ile bilinen iki kişinin birbirini bulması eğlencesi diyebilirim.. İlk sezon su gibi birbiri ardına tüm bölümleri izledim.. Ama ikinci sezon biraz daha ite kaka gitti yine de iyiydi.. Erkek karakteri de sevdim.. Espriler güzel.. Bakalım üçüncü sezon nasıl olacak..

.

Mozart in the jungle

mozart in the jungle

Dün gece başladım bu diziye ama hemen buraya koymak istedim.. Malum bir gidersem dönmem uzun zaman alacak.. Yalnızca üç bölüm izledim bir bölüm 25 dakika.. -Oleyy!!- .. New York senfoni orkestrasının başına dahi olarak adlandırılan genç bir şef gelir.. Aslında hiç bir alakası olmasa da bana Beethoven Virus adlı kore dizisini hatırlattı.. Ama içerik olarakalakasız.. Tek benzerlik klasik müzik ve orkestra etrafında dönüyor olması.. İlk üç bölüm çok iyiydi.. Elimde fazla olmadığı için üç bölüm ile kaldım aslında yoksa başından kalkamadan bir sezonu devirebilirdim gibi bir his var içimde.. İzleyin bu diziyi.. İkinci sezon onayını da almış ve yakında yeni bölümler de gelecek..

.

Friends

friends

Tekrar izliyorum evet.. Tekrar tekrar da izlerim.. Şurada bahsetmiştim kısaca.. İlk izlediğimden bu yana ara sıra bir iki bölüm izlemiş olsam da ilk defa yeniden en baştan başladım.. Unutulmayacak, bir ömür kalbimde olacak dizilerden biri benim için. Bitmesin diye azar azar izliyorum valla.. İzleyin izleyin izleyin..

.

My Venus

my venus Ve son olarak bir Kore dizisi.. Pek beğenilmemiş diye duymuştum ama tabi ki söz konusu So Ji Sub olunca gerisi teferruat.. Shin Min Ah’ı da görmezden gelemeyiz tabi.. Çok çok uzun zaman Kore dizisi seyretmiyordum evet ancak çok  vülürse ya da çok sevdiğim bir oyuncu olursa izleyesim geliyor.. Eskilerin yerini dolduramıyorlar artık.. E o kadar çok dizi çekiyorlar ki konu kıtlığı olması da doğal tabi artık.. Neyse.. So ji ‘de yaşlanmaya başlamış bee.. Güzel dizi.. 4 bölümcük izledim daha.. Romantik-komedi şişman k ızın zayıflamasıhikayesi.. Seviyoruz ailecek…

 


 

Mutlaka izemelisiniz dediklerim; Sherlock ve Friends..

Güzel diziler dediklerim; Sense8, Mr. Robot..

Kafa dağıtayım diyorsanız; The 100, You’re The Worst, Mozart In The Jungle, My Venus..

Siz bilirsinizler; Heroes Reborn, True Detective..

Boşverin bu da eksik kalsın dediğim; iZombie..


Kısa kısa ancak bu kadar oldu işte.. Sevgiler..

Bir nefeste ∼ Game Of Thrones…

large

Ne zaman bir şey duysam kulaklarımı tıkadım, karşıma bir sahne  çıksa sayfayı kapattım, hakkında yazılan övgüleri okumaktan özenle kaçındım.. Ve tahmin edersiniz ki başaramadım.. Game of Thrones’a gönlümü kaptırmaktan kurtulamadım..

Bir süredir öyle uzun uzadıya ekran başına kilitli kalmamak adına iki sezondan fazla olan dizilere bulaşmıyor, hatta ingiliz dizileriyle gönül eğlendiriyordum ki nasıl olduysa oldu bir anlık zaafıma yenik düşerek hali hazırda 4. sezonunu doldurmuş olsa da ‘bi bakayım yaa! beğenmezsem kapatırım’ gibi kendimi kandırma cümlelerimle başlayıverdim.. Pişman mıyım? Asla yine olsa yine yaparım..

Ve koskoca dört sezon -ki bölüm başına 1 saatten 40 bölüm- u bir nefeste tükettim.. Hatta ‘Game Of Thrones getirin banaa…’ diye zırlayacak hale geldim.. Her bölüm mü heyecan! Her sezon mu şaşkınlık! Hiç bu kadar şaşırtıcı bir dizi izlediğimi hatırlamıyorum sanırım.. Ki şaşırtmasına 4. sezonda ancak alışmaya  başladım gibi hissediyorum, yavaş yavaş şaşırtmasına şaşırmamaya başladım gibi.. Kabullenene kadar canım baya yandı tabi..

Ben böyle dizilere bayılıyorum içim içime sığmıyor, izlerken ayaklarım yerden kesilip o dünyada yaşamaya başlıyorum resmen.. Ortalarda Valar Morghulis  diye diye dolaşıyorum daha ne olsun.. Her karakteri ayrı can, her sahnesi ayrı heyecan.. Ah ahh..

Bir nefeste bitirip 5. sezon için delirirken şimdi diyorum ki; iyi ki ilk sezon falan başlayıp sezonlar arası işkence etmemişim kendime.. Şimdi bile zor geliyor beklemek..

Game of Thrones’ta bitince boşlukta kalakaldım önerilere açığım.. Var mı “Bunu mutlaka izlemen lazım” diyen?

You Came From The Stars ∞ Tavsiye


large12

Bin kere başlamaya niyetlendim bu yazıya ama bin kere görsel seçemediğim için elim gitmedi.. O kadar sevdiğim bir dizi ki bir türlü karar veremiyorum, bende artık elime ne gelirse onlarla yazmaya karar verdim..

Neredeyse eş zamanlı olarak takip ettiğim çok yeni bir diziydi.. 21 bölüm olmasına rağmen bir 21 bölüm daha olsa yine de izleyebilirdim diye düşünüyorum..

Türü fantastik- romantik- komedi aralara serpiştirilmiş dram ve polisiye ile izlemelere doyamadım..

large (5)

Heirs’ın arkasından çıkan ön gösterimlerde hemen ilgimi çekmişti, sıradaki dizim belli olmuştu  bunda en büyük pay -ne kadar Kim Soo Hyun’a uzun zamandır bayılsam da, Will it Snow For Christmas ve Dream High’ten sonra bağlanmamak elde değildi- Jun Ji Hyun’du doğrusu.. Kore dünyasına adımımı attığım ilk yıllarda izlediğim ilk filmler ona aitti ve onu bir dizide görmek son 10 yıldır falan görülmemiş bir durumdu.. Bu da dizinin izlenmeye değer olacağının büyük bir işaretiydi benim gözümde..

tumblr_my3tic6lhK1s8t96qo2_1280

Farklı bir gezegenden dünyamıza gelen erkek karakterimiz bir takım aksilikler yüzünden gezegenine geri dönemez ve 400 yıl boyunca gezegeninin Dünya’nın yakınından geçeceği zamana kadar burada kalmak zorundadır.. Uzaylı olmasından ileri gelen 300km çapında istediği yere ışınlanabilme, zamanı 1 dakikalığına durdurabilme, cisimleri hareket ettirebilmek gibi çok da işe yarayan güçleri vardır..

tumblr_my0xktyfbe1s8t96qo6_1280

Jun Ji Hyun ise ulusal tanrıça kıvamında ülkenin en sevilen oyuncusudur, her yerde reklamlar kampanyaları, posterleri vardır, ülkede onu tanımayan kimse yoktur ancak etrafındakiler tarafından karakteri sebebiyle aslında pek sevilmemekte ve hor görülmektedir..

large (9)

İşte bu iki aykırı kişiliği kader bir araya getirir.. Ancak uzaydan gelen Kim Soo Hyun’un dünyadan ayrılmasına yalnızca 3 ay kalmış olduğu için bu aşk ikisi için de kolay olmayacaktır.. Konu kısaca bu işte :D

Bu arada araya sıkıştırmak gerekirse o ışınlanmalar, aksiyon sahneleri harikaydı.. Koreliler artık bu işi aştılar.. Hele Kim Soo Hyun’un bir elleriyle araba durdurma sahnesi vardı ki kusursuz.. Kusursuzdu ya dizi kusursuz..

large

Her bölüm güldüm sanırım, dizide en bayıldığım sahneler komedi kısımlarıydı, genel olarak aktığım zaman bana bir Secret Garden hissi bıraktığını söyleyebilirim herhalde.. O diziye de bayılmıştım ve sanıyorum onu sevenler bu diziye de bağırlarına basacaklardır..

Jun Ji Hyun oyunculuğunu konuşturmuştu.. Hem de ne konuşturma; beceriksizlikleriyle, şapşallıklarıyla tüm o rahatsız edici davranışlarıyla o kadar sıcak bir karakteri o kadar iyi canlandırmıştı ki ‘Bu kadar saçma hareketlerle nasıl oluyor da beni soğutmuyor kendinden?’ diye sorasım geldi kendime..

Ba-yıl-dım..

Partnerine göre tecrübesiz olmasına rağmen 400 yıldır yaşlanmayan uzaylı rolünü oynarken Kim Soo Hyun hiç de fena durmuyordu.. Ki 7 yaş küçük olduğunu da eklemeliyim sanırım.. Aralarında ki yaş farkı da rahatsız edici olmadığı gibi konu ile de bütünlük sağlamıştı..

large (8)

Ayrıntıya girsem 3 gün daha yazarım herhalde ama fazla da uzatmak istemiyorum.. Genel olarak forumlarda okuduğum yorumlarda finalin izleyicileri pek tatmin etmediğini hatta kafalarda soru işareti bıraktığını gördüm.. Ama ben de durum tam aksi yönde gelişti hatta belki de uzun zamandır izlediğim en derli toplu finale sahip Kore dizisi bile diyebilirm.. Ki defalarca ve defalarca havada kalan sonlardan nasıl nefret ettiğimi yazmışımdır herhalde.. Bu dizide ise -evet daha iyi olabilirdi diyorum-  asıl konu ile ilgili soru işareti kalmadı benim kafamda..

Onun dışında eksik olarak gördüğüm şey ise yan karakterle ilgili, başrollerin dışında kimseye ne olduğunu doğru düzgün öğrenemedik gibi bir şey oldu.. Ama aslında yan karakterle dizi boyunca aslında çok da ön planda değildi.. O yüzden onlara değinilmemiş olması beni pek de etkilemedi.. Final desteklenseydi daha iyi olurdu ama olmadı ne yapalım ben finalden memnun kaldım kısaca..

large (1)

Başka başka.. Ayrıntıları da çok güzeldi; mesela finalde annem şu cümleyi kurdu ‘ Bir uzaylı dizisi ancak bu kadar mantıklı olabilirdi..’ Kendisine buradan bir defa daha %100 katılıyorum.. Gerçekten de bir uzaylı dizisi bu kadar mı mantıklı olur yahu! Kendi içinde çelişmemesi ile çok büyük bir iş başarmışlar, uzaylı da olsa insan olduğunu çok güzel vurgulamışlar en bayıldığım ayrıntılardan biri tükürüğe alerjisi olmasıydı.. Yani bir uzaylının insan tükürüğüne alerjisi olması kadar doğal ve iyi bir komedi sebebi daha bulunamazdı herhalde.. Garibim ne zaman kendini tutamayıp kızı öpse yataklara düşüyordu -Neyse ki zamanla bağışıklık kazanmaya başladı :P-

bfaf3473tw1ee3v792qojj20i40bajta

Yazıma son vermenin zamanı geldi sanırım.. Dizi biterken içimi bi burukluk kapladı sanki uzun zamandır bende kalan bir arkadaşımdan ayrılıyormuş gibi hissettim.. Ne kadar sevdiğimi daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum.. Artık yalnızca yüksek kalitede dizileri izlemek istiyorum aşağısı kurtarmıyor diyenlerdenseniz bu diziye şans verin, pişman olmazsınız diyorum.. Gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.. Esen kalın efenim..

Marry Him If You Dare –

8keq

Yine izleyeli uzun zaman olan bir diziden bahsetmek istiyorum bugün.. Genel bol görselli dizi yazılarımın aksine biraz hızlıca yazılmış ve kısa tutulmuş bir yazı olmasını planlıyorum.. Marry him if you dare neredeyse gerçek zamanlı olarak izlediğim bir diziydi.. Öyle meraktan çatladığımdan falan değil annemle dizi seçme yarışmamızda Big ile bu dizi arasında kararsız kamıştık nasıl ve neden bilmiyorum bunu seçtim.. İyi ki de seçmişim vs diyemiyorum çünkü Big’i hala izlemedim ama umarım Big’i daha çok severim çünkü bu dizi yine benim sinir kat sayımı yükseltti..

1374921_232655026858708_73050743_n

Açıkçası ilk bölümlerde büyük umutlarım vardı, eğlendirici ve akıcı olmasının yanında az buçuk düşündüren bi tarafı da yok değildi hani.. Şöyle ki insanı hayatımda geriye gidip bazı şeyleri değiştirebilseydim ne olurdu? Nerede olurdum? ya da olmak istediğim başka bir yer var mı? şeklinde düşüncelere itiyordu – en azından beni-

“50-60 yaşlarında ki Na Mi Re 30lu yaşlarına geri döner ve hayatının hatası olarak gördüğü şeyin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapar” üzerine kurulmuş bu hikaye oldukça ilgi çekici konusuna ve oyuncularına rağmen benim için sınıfta kalmış bir dizi olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini alıyor ne yazık ki! Böyle güzel bir konu ince ince işlenebilecekken her şey den elimizde biraz var ama sanki hepsi havada uçup kaybolup gidiyor bir türlü yerli yerine oturamıyor.. Son olarak yine belli belirsiz bir sonla hayal kırıklığımı zirveye taşıdı.. Bunun dışında izlediğim süre boyunca eğlendiğimi söyleyebilirim.. Keyfinize bırakıyorum yani..

Daha güzel günlerde buluşmak dileğiyle..

That Winter The Wind Blows

twtwb

Topladığım görselleri aylardır bilgisayarımda bekleyen bir dizi That Winter The Wind Blows.. Bu afişi ilk gördüğümde ‘Kesinlikle izlemem gereken bir dizi daha’ dediğimi çok net hatırlıyorum.. Posterle birlikte ismi de benim için çok çok ilgi çekiciydi, daha adını söylerken bile dışarıda kar yağarken sıcacık evimde salep içmek gibi tuhaf yollarla tarif edebildiğim bir his uyandırıyor bende.. Sonra aradan zaman geçti ve ben yeni bir dizi izleme fırsatı bulur bulmaz hemen bu diziye başladım tabi..

tumblr_ml5cgmHP5Y1rkn00jo1_500

Beni bu afişte bu kadar çok çeken şey ise muhtemelen o puslu havanın bana anımsattığı eski diziler.. Bana nedense bir A Love To Kill, Will It Snow at Christmas? gibi bir tarafı varmış gibi hissettirdi ilk bakışta bilmiyorum bu etkiyi sadece ben de mi yarattı? Sonradan baktım ki A Love To Kill ile aynı yönetmen çekmiş belki o yüzden.. Ama yazan yöneten Worlds Within ekibiyle aynı, Song Hye Kyo bile burada hatta.. O diziye ne kadar aşık olduğumdan daha önce uzunca bahsetmiştim..

tumblr_miailoOjPf1qhuwg9o1_400_large

Konudan bahsetmek istediğime pek emin değilim çünkü olay biraz fazla karmaşık.. Kısaca kör bir kızı, en az 20 yıldır görüşmediği abisi olduğuna inandırmaya çalışan bir dolandırıcının zamanla onu dolandırmaya nasıl kıyamadığının hikayesi diyebilirim belki -Bilemiyorum ne kadar anlaşılır bir cümle oldu!-

Romantic Korean drama That Winter, The Wind Blows wallpapers 1024x1024 (14)

Favori Koreli aktristim olduğunu defalarca söylediğim Song Hye Kyo onu neden bu kadar beğendiğimi bu diziyle bana bi kere daha hatırlattı.. Ve bundan önce What Happened in Bali? de seyrettiğim ve dizi yüzünden nefret ettiğim Jo In Sung ise bu dizide biraz sevdirdi kendini.. Çift olarak bence gayet yakışmışlardı tabi bir Hyun Bin olmasa da.. Bol karşılaştırmalı bir yazı oldu nasıl olduysa ben de anlamadım :)

tumblr_mkha7s9XAH1s0eo7uo1_500

Bununla birlikte Kim Bum gibi bir karakterin bu dizide yan rol oynamasına gerek var mıydı derseniz benim için pek bir anlam ifade ettiğini söyleyemeyeceğim ne yazık ki! Zaten Kim Bum’u BOF’tan bu yana doğru düzgün bir rolde izlemedim diyebilirim.. Belki oynamıştır da ben izlememişimdir orası ayrı ama bence böyle silik rollere yakışmıyor bir beklenti içine giriyorsunuz ister istemez ama boşa çıkıyor sonra..

large

Sanırım sonuç olarak bu diziyi en çok Will it Snow at Christmas?‘a benzettim.. Dizi 16 bölüm öyle çok heyecanlı başından kalkamayacağımız bir olay zinciri de yok ama genel olarak bana verdiği o görsel ziyafet, oldukça iç açıcı o sahneler, o inceden inceden kendini hissettiren dram gerçekten ‘Afişten de bunu bekliyordum’ dememe sebep oldu.. Beklentilerimi tam olarak karşıladığını söyleyebilirim size.. Ben böyle ne ağlatan ne de güldüren dizileri de ayrı bir seviyorum açıkçası.. Beni dinlendiriyorlar..

Heirs ^ Tacı Giyen Ağırlığına Katlanırmışmış…

large

Uzun zamandır beklettiğim Heirs yazısı en çok okunanlar listemin başında Lee Min Ho’nun olması sebebiyle acil yazılacaklar listesine geçiş yaptı.. Ya ben böyle dizileri izliyorum sonra aradan 3 ay geçtikten sonra yazmaya çalışıyorum.. Tabi bu arada diziyle ilgili tüm o güzel ayrıntıları unutmuş oluyorum :(

large (3)

İlk olarak hatırladığım şey diziye romantizmi ve komediyi çok güzel bir biçimde yedirmiş olduklarıydı.. hani öyle ki Park Shin Hye bile sırıtmamıştı neredeyse.. Bu sefer zengin kız fakir oğlan değil çok şaşıracaksınız ama fakir kız zengin oğlan hikayesi var ne büyük bir farklılık değil mi!

large (7)

 İlk bölümler gençlik dizisi modunda çok çok eğlenceli geçti, Amerika Kore arası geçişler Lee Min Ho’nun California’da ki o dillere destan bak bak doyamayacağınız bir evi vardı ki.. Orada sadece yaşanır yani.. Sonra olanlar oldu tabi bizim tatlı, minik Kim Tan ( Lee Min Ho) birden salya sümük derbeder bir ruh haline büründü.. O saatten sonra dizinin eski tatlılığı biraz ortadan kayboldu.. 20 bölümlük kısmen uzun sayılabilecek bir dizi olduğundan biraz da böyle derbederlikle geçti bölümler falan..

large (1)

Şimdi geldik Kim Woo Bin’e ‘Ya bu adamdan hiç kötü adam olur mu?’ dedim.. Olmasına olmuş aslında özellikle ilk bölümlerde ki saç tipiyle bakanı bile korkutacak haldeydi.. Gittikçe ruh hali, saç şekli değişti.. Zaten hiç nefret edemiyosunuz izlerken..

tumblr_mxcej0vYFV1qdgstco2_r1_500

Ama asıl dizinin en çok konuşulmaya sevilmeye değer çifti işte tam da bunlar.. Ya bunlar nasıl bir tatlılıklar, nasıl insanı özendiriyorlar.. En çok bunları sevdim, bunlara güldüm sanırım.. İzleyenler ne demek istediğimi eminim anlayacaklardır..

large (7)

Diziyle ilgili en çok neyi sevdin diye sorarsnız her bölümde gözüme gözüme batan Park Shin Hye’nin saçları derim herhalde.. O saçlar nasıl sağlıklı, nasıl canlı görünüyordu anlatamam, kıskançlıktan çatlardım herhalde çatlayabilseydim eğer..

large (6)

Son olarak kamera arkasından bir görüntü.. Dizide ki azılı düşmanlar kamera arkasında oldukça eğleniyorlar muhtemelen.. Biraz üstünkörü bir yazı oldu sanki ama dediğim gibi baya bir unutmuşum ben diziya ya :)

Görselliğiyle, oyuncularıyla, hikayesiyle bir Kore dizisi olarak beklentilerinizi karşılayacak kadar iyi bir dizi olduğunu düşünüyorum.. Öyle unutulmazlar arasına girmez belki ama ben izlerken çok iyi vakit geçirdim..

Muster’s Sun _ Beşinci günün şafağında doğuya bakın..

postr

Başka bir şey istesem olacakmış diye düşündüm bu dizinin haberini ilk duyduğumda.. So ji Sub’u izleyecektik hem de bir romantik-komedi de.. İnanılmaz.. Resmen yüzyılın haberi gibiydi benim için.. Rüyalarımın gerçek olduğu andı.. vs. vs. vs.. Beklentilerimi yine de çok yüksek tutmadım.. Gerçi yanında Gong Hyo Jin vardı.. Her ne kadar bu kıza bayılmasam da tam beş tane dizisini izlemişim ve hepsini de beğendim.. Zaten son olarak Greatest Love ile rüştünü ispatlamış bir oyuncu daha nesini beğenmiyorsun derseniz.. Yeterince gözüme hitap etmiyo diyebilirim herhalde.. O kadar..gf1

Dizi sadece bir Romantik- Komedi değil aynı zamanda fantastik, bir de korku kısmı var tabi ama o kısım daha çok komedi ye kayıyor.. İlk 7-8 bölüm kadar daha çok fantastik kısmı ön planda.. Hayalet hikayelerine ağırlık verilmişken zamanla çiftimiz de birbirine karşı yavaş yavaş bağlanıyor.. Asıl ilgi çekici kısım bundan sonra başlıyor benim için..

4

So ji Sub -tabi ki- çok çok zengin bir iş adamı.. Soğuk, maddiyatçı, işten başka bir eğlencesi olmayan ve doğaüstü şeylere inanmayan bir adam.. Gong Hyo Jin ise geçirdiği bir kazadan sonra hayaletleri görmeye başlamış ve bu yüzden hayatını yola koymayı beceremeyen, sürünerek yaşayan bir kadın.. Çiftimiz tanışır ve kader ağlarını örer..
gif2

Baştan sona sıkmayan hatta gittikçe güzelleşerek daha da kendine bağlayan, izleyicileri tatmin etme açısından da fena sayılmayacak bir finalle son bulan eşsiz -burada ki eşsizlikten kasıt içinde so ji sub’un bulunuyor olmasıdır- bir So Ji Sub dizisi.. Ha bir de unutmadan So Ji Sub’un dizideki karakterini Greatist Love’ın Dok Go Jin’ine benzeten bir tek ben olamam değil mi? Çok daha özgün olabilirdi belki ama komediye alışık olmayan So Ji Sub’umuza bunu için hiç gönül koymadık tabi ki.. Sonuç olarak ufak tefek kusurlara rağmen kaçmaz.. Kaçmamalı..

SJS21

Çok çok uzun zamandır bi blogger olmaktan çıktım sanırım.. Hala okuyanım var mı onu bile bilmiyorum.. Ama yazılarımı dönüp okuduğumda geçen zaman içinde üslubumun bile değiştiğini farkediyorum.. O yüzden çok seviyorum burayı yine de.. Tabi bir de hayatıma kattığı çok değerli kişiler var.. En büyük kazancım da bu.. Kısa yazılar, bi hoşbeş için kısa zamanda geri gelmeyi çok istiyorum.. Umarım yakın zamanda..

O zamana kadar sağlıcakla….

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.